Bernd Riegert | Değer Akal
Mark Rutte yaklaşık bir yıl önce Temmuz 2023’ün başında 13 yıldır Hollanda’da yürüttüğü başbakanlık görevinden ayrılacağını, “Siyasetten çekiliyorum” açıklamasıyla duyurdu.
Peki ne oldu da 17 milyon nüfuslu Avrupa Birliği (AB) üyesi Hollanda’da en uzun süre başbakanlık koltuğunda oturan Rutte havlu atmıştı?
Rutte’nin liberal sağ Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), izlediği sığınmacı politikalarını fazla ılımlı olmakla eleştirdi. Dört partiden oluşan kırılgan koalisyon hükümeti çöktü. Bunu, aşırı sağcı Geert Wilders’in kazandığı erken seçimler izledi. Rutte, aşırı sağın artan baskısını engelleyemedi ve muhtemelen bu, onun hayatındaki en büyük siyasi yenilgisi oldu.
Hükümetin oluşturulmasında yaşanan güçlükler nedeniyle başbakanlık görevini neredeyse bir yıl daha sürdürmek zorunda kalan Rutte, 2 Haziran’da nihayet bu görevi devretti.
Siyasete veda etmekten vazgeçmesi uzun sürmedi
Siyasetten çekileceğini duyuran Hollandalı siyasetçi fikrini çabuk değiştirdi. Rutte’nin, Jens Stoltenberg’den boşalacak NATO genel sekreterliği görevini üstlenmeye niyetli olduğu, geçen senenin Kasım ayında kamuoyuna sızdı. Ve Rutte, ittifak üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları nezdinde, talip olduğu bu görev için nabız yoklamaya başladı. Aylarca perde arkasında, adeta tek kişilik bir seçim kampanyası yürüttü.
Atlantik ötesine gönülden bağlı ve Ukrayna’nın ateşli bir destekçisi olan 57 yaşındaki tarihçinin önce ABD’yi, ardından da müttefiklerinin büyük çoğunluğunu ikna etmesi zor olmadı.
Son olarak Romanya’nın da ikna olması sonrası Rutte’nin genel sekreterliği kesinleşti. NATO’nun kuruluşunun 75. yıldönümü vesilesi ile 9 Temmuz’da ABD’de düzenlenecek zirvede Rutte’nin yeni görevi resmiyet kazanacak.
Orban’ı ikna etmesi kolay olmadı
Rutte’nin “ezeli düşmanı” Viktor Orban’ı ikna edebilmesi ise biraz daha zaman aldı. Rutte, genel sekreterlik görevi boyunca Macaristan’ın Ukrayna ile ilgili olarak NATO toprakları dışında herhangi bir faaliyete katılmaya zorlanmayacağı konusunda milliyetçi sağcı Başbakan Orban’a söz vermek zorunda kaldı. Rusya yanlısı Viktor Orban, Ukrayna’ya silah sevkiyatını da kabul etmiyor.
Hollandalı liberal siyasetçi Rutte ile illiberal Orban, AB’de defalarca karşı karşıya geldi. Hatta Mark Rutte, 2021 yılında, Viktor Orban’a “AB’yi beğenmiyorsanız ayrılabilirsiniz” diyerek rest çekmişti. Orban, o dönem Macaristan’da LGBTİ+ karşıtı bir yasayı kabul ettirmiş, Rutte ise “Bu yasaya sahip bir Macaristan’ın AB’de yeri olmadığını” söyleyerek tepki göstermişti.
İşine bisikletle giden lider
Lahey’deki mütevazı evinden makamına genelde bisikletle giden Rutte, aynı zamanda yetenekli bir piyanist. Hatta bir keresinde, Lahey’in merkez tren istasyonunda halka açık piyano çalmıştı.
Mizah anlayışı, neşeli mizacı ve hazır cevaplarıyla öne çıkan siyasetçi, NATO genel sekreteri olarak daha diplomatik ve ketum olmak durumunda kalacak. Ne de olsa ittifakın 32 üye ülkesi arasında çatışan çıkarları uzlaştırmak, birlik sergilenmesini sağlamak zorunda.
En zor anlarda bile duygularını kontrol eden ve sabrını koruyan selefi Jens Stoltenberg, görev süresi boyunca bu konuda ustalık sergiledi. Norveçli şef diplomat, “Mesaja sadık kal” reçetesini uyguladı.
Kriz yönetimlerinde başarılı
Mark Rutte bir konuşmasında, “Gerçek liderlik, dinleme ve farklı bakış açılarını anlama becerisi gerektirir” demişti. Bu, NATO genel sekreterlik görevi için de uygun bir slogan.
Volkskrant gazetesinin köşe yazarı ve Rutte’nin biyografisini kaleme alan gazeteci Sheila Sitalsing, onun için “İyi bir kriz yöneticisi” diyor. Sitalsing, kaleme aldığı kitabında, uzun yıllar başbakanlık görevini yürüten siyasetçinin hep uzlaşmaya, uzlaştırmaya odaklandığını anlatıyor.
Birçok Hollandalı, Mark Rutte’nin mali kriz ve Covid-19 salgını sırasında sağladığı istikrardan uzun süre memnundu. Hatta bazı küçük skandallar bile onu etkilemedi, bu nedenle onun için “Teflon Rutte” diyenler de oldu.
Rutte, Trump ile baş edebilecek bir isim olarak görülüyor
Mark Rutte, ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi ve yeniden NATO’yu hedefine koyması ihtimaline hazır.
Rutte, Trump’ı ilk başkanlık döneminden tanıyor ve şaşırtıcı olsa da onunla iyi bir ilişkisi var. Ticaret ülkesi Hollanda’nın liberal başbakanı olarak ABD’li Cumhuriyetçilerin ekonomi politikalarına şiddetle karşı çıkmış olmasına rağmen Donald Trump onu bir dost olarak tanımlıyor.
Hollandalı siyasetçi, Trump’tan farklı olarak Ukrayna’ya askeri destek verilmesini savunan, hatta ülkesinin Kiev’e obüs ve savaş uçaklarıyla destek vermesini sağlayan bir isim. Hollanda, uzun süre ordusunun yetkinliklerini güçlendirmeyi önceliklendirmemişti. Hollanda, NATO’nun gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 2’sini savunmaya harcama hedefine ilk kez bu sene ulaşacak.
Mark Rutte, yine Trump’tan farklı olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e soğuk bakan, Kremlin’e güvenmeyen bir isim. Çünkü 17 Temmuz 2014’te, MH-17 uçağının Ukrayna’nın doğusunda düşürülmesinden Rusya da sorumlu tutuluyor. Malezya havayollarına ait uçakta bulunan 195’i Hollanda vatandaşı, toplam 298 yolcu ve mürettebat hayatını kaybetmişti.
Erdoğan’ı yakından tanıyan bir isim
Mark Rutte’nin, Batılı başkentlerde “zor ama zorunlu muhatap” olarak görülen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile diyaloğu da iyi. Hatta Erdoğan, Rutte’nin Nisan ayında cebinden ödediği bilet parasıyla şahsen ziyaret ederek genel sekreterlik görevi için desteğini istediği liderler arasında.
Ziyaret sırasında Rutte, Erdoğan’ı “dostum” olarak nitelendirmiş, “NATO’nun güney kanadının Türkiye’ye ve liderliğine ihtiyacı olduğunu” vurgulamış, Ankara’yı “bölgesinde ve jeopolitik olarak nüfuz sahibi aktör” olarak tanımlamıştı. Bu ziyaretin ardından Ankara, Türkiye’nin Rutte’nin adaylığını desteklediğini ve bu desteğin Brüksel’e bildirildiğini resmen duyurmuştu.
Bu arada Rutte’nin Erdoğan ile diyaloğu her zaman kolay olmadı. Özellikle 2017 yılında, Hollanda-Türkiye ilişkileri ağır bir krize sahne oldu.
Hollanda ve Almanya gibi Türk nüfusunun yoğun olduğu ülkelerin, Erdoğan ve AKP’li bakanların anayasa değişikliği referandumu için kampanya yürütmesine “kamu düzeni ve güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle izin vermemesi, Rutte ve Erdoğan’ı karşı karşıya getirmişti. Hollanda, dönemin iki bakanına, Mevlüt Çavuşoğlu ve Fatma Betül Sayan Kaya’ya ülkeye giriş izni vermemiş, buna rağmen Hollanda’ya kara yoluyla girmeye çalışan Kaya “Persona non grata”, yani istenmeyen kişi ilan edilmişti. Erdoğan’ın kriz sırasında Hollanda’ya yönelttiği “faşist” ve “Nazi kalıntısı” ithamları tansiyonu daha da tırmandırmıştı. Ve dönemin Başbakanı Mark Rutte, Erdoğan’ın suçlamalarını “akıl dışı”, “kabul edilemez” ve “tarihin alçakça tahrif edilmesi” olarak nitelendirerek tepki göstermişti.
Siyasetin Houdini’si
Bir AB diplomatı, Mark Rutte’nin Avrupa Birliği’nde “Bay Hayır” olarak ün yaptığını anlatıyor. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kapsamlı reform planları ve gündeme taşıdığı yeni vizyonlara soğuk baktığı belirtiliyor. Oldukça mesafeli olarak bilinen Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rutte’nin iyi anlaştığı liderler arasında. Ama Rutte aynı zamanda İtalya’nın aşırı sağcı Başbakanı Giorgia Meloni ile de iyi geçiniyor. Hatta kendisi, AB’ye iltica başvurularının üçüncü ülkelere taşınması girişiminde Meloni ile birlikte hareket etmişti.
Biyografi yazarı Sheila Sitalsing, Rutte’yi zincirlerden kilitleri açmayı başararak kurtulabilen ünlü Amerikalı sihirbaz Harry Houdini’ye benzetiyor, onu “Siyasetin Houdini’si” olarak tanımlıyor, her krizden sıyrılabildiğine dikkat çekiyor. Bu NATO genel sekterliği görevinde faydalı olabilecek bir özellik olabilir.